Aile; evlilik ve kan bağına dayanan, karı-koca, çocuklar ve kardeşler arasındaki ilişkilerin oluşturduğu toplum içindeki en küçük birliktir. Aile bir nevi toplumsal kurumdur. Toplumu ayakta tutan en temel öğelerdendir. Aile kavramı insan türünü üretmek ve sürdürmek gereksiniminden doğmuştur. Aile çocuğun güvenli ve sağlıklı gelişimi için oluşmuş en ideal mihenk taşıdır. ‘Aile ortamında çocuğun ihtiyacının zamanında ve yeterince karşılanması gelecekte sağlıklı nesillerin oluşmasına ve güçlü toplumların varlığına destek verir.’ Aile önemli bir faktördür. İnsanın genel yapısını ve başarısını oluşturan doğrudan sonucu belirleyen bir bütündür. Bu günkü kişiliğinizi kendinizle ilgili düşüncelerinizin birçoğunu aileniz belirler.
‘’Aile bir sistemdir, sadece aynı evde toplanmış insanlar topluluğu değildir. Sistem sözcüğünün anlamına bakarsak, “birleşik bir bütünü oluşturan belli ilişkiler içinde veya birbirine bağımlı bireylerin meydana getirdiği topluluk.” tanımı görülür. Bu kavramı anlamak için çevremizdeki sistemleri düşünün. Bedeniniz bile birbirine bağımlı olarak hareket edebilen birçok parçadan oluşur. Örneğin, omurganızda bir disk hasar görse, bacağınızda “yansıyan ağrı” diye tanımlanan bir ağrı hissedersiniz, hatta ağrı ayak tabanınıza kadar vurur. Bedeninizin hiçbir parçası tek başına çalışmaz. Tek bir parçanın çalışması veya çalışmaması bütün bedeninizi etkiler.
Aile içinde aynı şey geçerlidir. Bir annenin kanser hastası olması sadece onun yaşadığı bir sorun değildir. Bir aile sorunudur, çünkü bütün aile bundan etkilenir.’’
Aileyi oluşturmadan önce eş seçimi önemli; Ömür boyu devam edebilecek sıcak bir yuva oluşturabilmek için, birbirini seven ve sayan, kendi olmayı başarırken biz olmanın önemini kavramış kadın ve erkeğin resmi birlikteliğine ihtiyaç duyulmakta. Diyelim ki bu özellikteki gençler aile olmaya karar verdiler. Anne baba olmadan önce, sorumluluk alabilecek özellikte olup olmadıklarını bilmeleri gerekiyor.
‘’TÜİK verilerine göre boşanmaların yüzde 35.3’ü evliliğin ilk beş yılı içerisinde gerçekleşirken, yüzde 20.7’si ise evliliğin 6 ilâ 10’uncu yılında içerinde gerçekleşiyor. Evliliğin ilk beş yılı kritik bir zaman dilimidir. Peki, neden?
Evlilik yolunda atılan adımların ilki, karşılaşma/tanışma aşamasıdır. Güzel hayâllerin başladığı bu noktada kişi, karşısındaki insanın -kendine göre- olumsuz taraflarının farkına varamayabilir veya varmak istemez. Farkına varmaya başladığı zamansa karşıdaki kişinin değiştiğini düşünmeye başlar. Bunu kimi zaman dile getirir. Ya da “Ben sonra değiştiririm” düşüncesi hâkim olur.
Senaryonun devamında, evliliğin üzerinden yıllar geçtikçe “Evlendiğimizde böyle değildik, farkında mısın? İkimiz de değişmeye başladık” ya da “Annene/babana benzemeye başladın” cümleleri gelir. Temelde burada gözden kaçan, artık her iki tarafın evlendiği yaşta olmamasıdır. Evlilik denilen yolculuğa henüz ilk baştan karşınızdaki kişinin değişmesini isteyerek/hayâl ederek başlamanın doğru olmadığını -gözlemlediğim kadarıyla- söylemek mümkün.
Burada Kanunî Sultan Süleyman’ın şu sözü oldukça manidardır: “Yarsız kalur cihanda ayıpsız yar isteyen…”
Ailemizin kıymetini bilmek ve aile kalmak dileğiyle…