“Her şey Türkiye için!” 3 Kasım 2002 Genel Seçimleri Adalet ve Kalkınma Partisi seçim sloganı

Tarih 14 Ağustos 2001, Türkiye siyaset tarihine damgasını vuran, Atatürk iktidarından daha uzun süre iktidarda kalan bir liderin ve partisinin hikayesi başladı. Adalet ve Kalkınma Partisi kuruldu.

Bugünküne benzer bir ekonomik tablonun ortasında halk kokuşmuş siyasi partilerin ve onların burnu havada liderlerinin politikalarından ve uzlaşma bilmez tavırlarından- ne yazık ki bugün de aynısı yaşanmakta- yeni yüzler ararken Refah Partisi’nin genç yıldızlarından olan Recep Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül ikilisi, seçmeni alternatif bir yol sunmuş ve seçmen bu yoldan yürümeyi tercih etmişti.

Tam bir seçim kazanma makinası olan Recep Tayyip Erdoğan, gençliğini ve mağduriyetini mücadeleci karakteriyle birleştirmiş ve AKP, 3 Kasım 2002 tarihinde yapılan genel seçimden baraj altı kalan partilerin yüksek oyları sayesinde %34,28 oyla tek başına iktidar olarak çıkmıştır.

İnsan olmaktan korktuğu kişiye dönüşür sözünün anlamı o kadar büyük ki AKP iktidarı açısından da benzeri gerçekleşmiştir. İktidarının ilk zamanında, karşısında konumlanan ve “vesayet” olarak tanımladığı yapıları eleştirirken kendi “vesayetini” inşa etmiştir. Eski rejimi eleştirirken kendisi eski, köhne bir rejim, inşa etmiştir. Halkına refah ve kalkınma vaat ederken bugün yaşattığı tablo açık seçik bir şekilde önümüzde durmaktadır. Mafya-devlet ilişkisini eleştirirken bugün sokaklarda mafya hesaplaşmaları, yurt dışından gelen kara paralar, İnterpol tarafından aranan suçlular sokaklarımızda fink atmaktadır. Daha da mühimi, AKP nasıl bir miras bırakacaktır?

Bu sorunun cevabının olumlu olmayacaktır. Ancak mevcut kadrolar için bu ne kadar önemli, tartışma konusu. Tipik bir makyaavelist olan Erdoğan için en mühim şey, kazanmaktır. Tıpkı House of Cards dizisinin baş karakteri Frank Underwood’un dediği gibi:

“Tanrım, siz sloganlara bağımlısınız. Ne dediğimin ne yaptığımın önemi yok, yeter ki kazanayım, güle oynaya peşime takılırsınız. Açıkçası sizi suçlamıyorum. (...) Nihayetinde beni sevip sevmemeniz de umurumda değil, kazandığım sürece.”

Evet, önemli olan kazanmak ve Erdoğan bunu yapıyor. Ancak bu kalkınması ve muasır medeniyet seviyesine çıkması gereken Türkiye için yeterli mi? Hiç de bile. Bu ülke de tek oyuncu Erdoğan değil ve tek oyun da Erdoğan’a ait değil. Ancak problemimiz şu ki ülkemizde tek bir Erdoğan yok, en ünlüsü ana muhalefet partisine liderlik yapıyor. İşte bu yüzden AKP’nin aklanması ya da aklanamaması, Erdoğan karşıtlığı gibi argümanlar önemini yitiriyor. Çünkü bugün görüyoruz ki muhalefet de olmaktan korktuğu kişiye dönüştü. Alacak çok yolumuz, oynayacak çok oyunumuz ve aklanmayacak çok yönümüz var.