Milli mücadelenin en zor döneminde İtilaf Devletleri, İstanbul’u işgal etmiş ve milletin seçmiş olduğu mebusların oluşturduğu Meclis-i Mebusanı basmış ve meclisi kapatmışlardır. İtilaf Devletlerinin bu hamlesi milli egemenliğimize ağır bir darbe vurmuştur. Bu durum karşısında bir avuç vatanseverin çabalarıyla Anadolu’da milli mücadele etkin bir şekilde devam ederken Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları yeniden milli egemenliği sağlamak için Ankara’da bir millet meclisi açılması için çalışmalara başlamışlardır. Bu zorlu süreçte, bir taraftan düşmanla savaşılırken bir taraftan milli mücadele karşıtı isyanlar bastırılmış ve 23 Nisan 1920 Tarihinde milli egemenliğimizin en önemli adımı olan Büyük Millet Meclisi açılmıştır. Bu açılan mecliste alınan kararlar ile Milli Mücadele sürdürülmüş ve Anadolu Toprakları bağımsızlığına kavuşturulmuştur. Bütün bu zorlu süreçten sonra Büyük Millet Meclisi’nin açılış tarihi olan 23 Nisan, Mustafa Kemal Paşa’nın isteğiyle Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak ilan edilmiştir. Dünya’da başka hiçbir ülkede çocuklara armağan edilmiş bir bayram yoktur. İşte daha yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde çocuklara verilen değer bu şekilde ortaya konmuş ve eğitimdeki reformlar ile bu değer pekiştirilmiştir. Cumhuriyetin kurucuları, Cumhuriyeti yaşatacak olanların çocuklar olduğunu bilerek hareket etmişlerdi.

Peki, günümüzde biz çocuklarımız için ne yapıyoruz, onlara güzel bir gelecek bırakmak için yeterli çabayı gösteriyor muyuz?

Daha önce eğitim sitemine ilişkin fikirlerimi siz değerli okurlarımızla paylaşmıştım. Tekrar bu konuyu uzun uzun anlatmaktansa sadece şunları belirtmek istiyorum çocuklarımızın eşit ve adil şartlarda eğitim alması ülkemizin geleceği için olmazsa olmazlardandır. Çocukların yarıştırılması üstüne kurulu bir sistem güzel çocuklarımızın gerçek yeteneklerini fark etmemizi ve bu yeteneklerini geliştirmeleri için onların önünü açmamızı engellemektedir.  Doğru ve eşit eğitim şartlarının oluşturulması neticesinde ülkemiz başarılı ve mesleğini seven doktorlar, avukatlar, hâkimler, mühendisler, bilim insanları, gazeteciler, yazılımcılar, yazarlar, şairler, sporcular ve sanatçılar kazanacaktır.

Bütün suçu eğitim sistemine atmak elbet doğru değildir. Ailelerin de birçoğu, çocuklarla doğru şekilde iletişim kuramamakta.  Unutmayalım ki ne kadar küçük olursa olsun çocuklarda birer bireydir ve yetişkinlerin onlara bir birey gibi davranması, onları dinlemesi gelişimleri açısından elzemdir.

Maalesef son dönemde çocuk ağlamaya başladığı anda çocuğun eline tablet veya telefon tutuşturan ebeveynler dikkatimi çekiyor. Bu insanlar işin kolayına kaçarak çocuklarının sorunlarını anlamak ve çocukların kendilerini ifade etmesini sağlamak yerine kendi konfor alanlarının bozulmamasını sağlamak çabasındalar. Bu yorumumdan çocuklar tabletten, telefondan ve bilgisayardan tamamen uzaklaştırılmalı gibi bir sonuç çıkarılmamalı. Modern dünyada elbette çocuklar bu teknolojik araçları kullanacak fakat bu araçlar var diye çocukların kendilerini ifade edebilme imkânını ellerinden almaya hakkımız yok. Onları dinlemek ve onlarla doğru iletişim kurmak zorundayız.

Ebeveynlerin bir diğer sorunu ise çocukların her alanda başarılı olmasını istemeleridir. Bunda ne var, her aile evlatlarının başarılı olmasını ister diyebilirsiniz.  Elbette herkes çocuğunun başarılı olmasını ister fakat çocuklar üzerinde kurulan bu baskı, çocuklarda olumsuz etkiler bırakmakta. Ayrıca kendi yaşamında başarmak istediklerini, içinde ukde kalanları çocuklarına hedef olarak koymak saçmalığın başka bir boyutunu oluşturmaktadır. Unutmayalım ki hayat çocuğun hayatı, annesi de olsak babası da olsak bizim hayatımız değil.  Önemli olan bizim hedeflerimiz değil çocukların hedefleri. Mesela geçmişte keman çalmak isten bir birey, bunu bazı imkânsızlıklardan dolayı yapamamış ve çocuğuna zorla keman dersi aldırıyor. Çocuk bu dersler neticesinde başarılı olamayınca kabahatli oluyor. Oysa enstrümanı seçen kendisi, ders aldırtan kendisi ama hiç fikri sorulmayan çocuk kabahatli. Bu tutarsızlık kabul edilebilir değildir. Bu şekilde hareket ettikçe çocuklarımıza fayda sağlamamızın pek mümkün olduğu kanaatinde değilim.

Bir diğer problem ise ailelerin fazla korumacı olmasıdır. Maalesef medyada sık sık karşımıza çıkan çocuğa şiddet ve çocuk istismarı vakaları aileleri aşırı korumacı olmaya itmektedir. Bu suçlarla etkin mücadele sağlanmalı ve yasa yoluyla bu suçlara ilişkin yaptırımların caydırıcılığı artırılmalıdır. Çocuklarını dışardaki tehlikelerden korumayı istemek ve bunu için çabalamak elbette ebeveynlerin en doğal davranışıdır ama bu korumacılık abartıldığında çocuğun tek başına hareket etme ve karar verme kabiliyetine zarar vermektedir. Bu durumda çocuğun özgüven kaybı yaşamasına neden olmaktadır. Yani her şeyde olduğu gibi korumacılıkta da biraz dozumuzu korumamız gerekmektedir.

Çocuklar açısından tehlike arz eden bir diğer husus ise akran zorbalığıdır. Her gün onlarca çocuk akran zorbalığına maruz kalmakta olup bu zorbalıktan kaynaklı olarak psikolojik ve fiziksel zarar görmektedirler. Akran zorbalığının artmasının kesinlikle temel sebebi yine biz büyükleriz. Bizi örnek alan çocuklar, bizlerin oluşturmuş olduğu kutuplaşmadan, hoşgörüsüzlükten etkilenerek, bizleri taklit edip akranlarına karşı olumsuz davranışlar sergilemektedirler. Zira hiçbir çocuk, bir insanın zarar görmesini isteyebilecek kadar kötü kalpli değildir, bunun tek sebebi bizleriz.

Bu kadar şikâyet ettik acaba bu çocuklara ilişkin bu problemler nasıl çözülebilir?

Öncelikle çocuklarımızın eşit şartlarda modern bir eğitim alabilmesi için eğitim sistemimizde bir reformun gerçekleştirilmesi gerekmektedir.  Ailelerin sağlıklı ve mutlu çocuklar yetiştirmesi için ailelere maddi ve manevi desteklerin artırılarak ailelerin çocuklar ile nasıl iletişim kuracağı hususunda bilgi sahibi olmasını sağlamalıyız.

Ailelere ilişkin kısaca değindiğim problemlerin çözümü ise son derece basit, çocukla çocuk olduğumuzda bu problemlerin çoğu kendiliğinden çözülecektir. Çocukları anlamaya, onlara kendimizi anlatmaya çabalamalıyız. Onların dünyası ile kendi dünyamızın kesişim kümesini oluşturmalıyız. Çocukların birer birey olarak varlığını kabul edip onlara bu zorlu hayatta yol gösterici olmalıyız.  Çocukların en ufak huysuzluğunda ellerine tablet, telefon tutuşturarak bunu başaramayacağımız aşikârdır.

Çocukla çocuk olarak ona paylaşımcılığı ve hoşgörülüğü aşıladığımızda akranlarına karşı tutumları daha olumlu olacak ve akranları ile el ele geleceğimizin temellerini oluşturacaklardır.

Çocukla çocuk olduğumuzda onların algılarının ne kadar açık olduğunu, kendilerini rahatça ifade edebildiklerini, kolay öğrenebildiklerini ve bitmek bilmeyen enerjilerini bize de aktardıklarını fark edeceğiz. 

Çocukla çocuk olalım ki mutlu gelecekler inşa edebilelim.

Haftaya görüşmek üzere…