Uzun yıllar Türkiye büyük Millet Meclisinde gazeteci ve bürokrat olarak görev yapan gazeteci Sefa Salantur, "İlk Meclis’e yolculuk" kitabı ile ilgili, "Dünyada savaş yöneten tek Meclis beni çok etkiledi. Düşünün yokluklar içinde var edilen bir Meclis. O dönemki ülke sınırlarının içinden hayatlarını tehlikeye atarak Ankara’ya gelmiş milletvekilleri, ’Anadolu halkı özgürdür ve burada temsil ediliyor’ diyor. Bu Meclis, emperyalist düşmanlar kapıya dayanmışken bile yani Polatlı’da bomba sesleri duyulurken bile çalışmış. Milletvekillerini bir Mecliste, bir cephede görüyorsunuz" dedi.

"İlk Meclis’e yolculuk" adlı çocuk kitabı piyasaya çıkan Sefa Saluntur, kitabını anlattı. Uzun yıllardır gazetecilik yaptığını belirten Saluntur, "Ayrıca kamuda da görev aldım. Yani pencerenin her iki tarafında da bulundum. Gazeteciliğe lise yıllarından beri merakım vardı. Lisede okurken bazı ulusal gazetelerin Gümüşhane il muhabirliğini yaptım. Üniversite yıllarıyla birlikte Erzurum’da kadrolu olarak çalışmaya başladım. Ardından Ankara’da Türkiye gazetesi, TGRT ve İHA ve Akşam’da siyaset ve Meclis muhabirliği yaptım. 2002’de TBMM Başkanlığında Basın ve Halkla İlişkiler biriminde görev aldım. 2011’e kadar TBMM Başkan Danışmanlığı görevinde bulundum. TBMM Başkanı Köksal Toptan ile yakın çalıştım. 2011’de Anadolu Ajansı parlamento haberleri editörü oldum. 2020’nin sonunda AA’dan emekli oldum. Halen serbest gazeteci olarak sektöre katkılarım devam ediyor. Merkez sağın simgesi olan Köksal Toptan’ın biyografisini anlatan ’Sakin Güç Köksal Toptan’ kitabını 2020 Kasım ayında Doğan Kitap’dan yayımladım. ’İlk Meclis’e Yolculuk’ ilk çocuk kitabımdır" ifadesini kullandı.

“İlk Meclis’e Yolculuk’u neden yazdın, nasıl oldu?" sorusuna Salantur şöyle cevap verdi:

"Hem siyaset muhabirliği hem de bürokrat olarak görev yaptım. Atatürk’ün açtığı ve milletimizin kaderinin çizildiği TBMM’de çalışmak nasip oldu. 5 Meclis Başkanı’nın çalışma ekiplerinde yer aldım. Özellikle Köksal Toptan ve Mehmet Ali Şahin ile yakın çalıştım. Sayın başkanlara konuşma metinleri hazırlarken ilk Meclis ile ilgili geniş çalışmalarım oldu. Konu hakkında birçok kaynak okuma imkanım oldu. Dünyada savaş yöneten tek Meclis beni çok etkiledi. Düşünün, yokluklar içinde var edilen bir Meclis. O dönemki ülke sınırlarının içinden hayatlarını tehlikeye atarak Ankara’ya gelmiş milletvekilleri, ’Anadolu halkı özgürdür ve burada temsil ediliyor’ diyor. Bu Meclis, emperyalist düşmanlar kapıya dayanmışken bile yani Polatlı’da bomba sesleri duyulurken bile çalışmış. Milletvekillerini bir Mecliste, bir cephede görüyorsunuz. İlk Meclis binası milletin yardımlarıyla açılabilmiş. Çatısı rengarenk kaplamalarla kaplı, inşaatı bile tam bitirilemedi. İşte bu Meclis, Anadolu’nun kaderine el koymuş, milletin kalbi ve nabzı olmuş. Sonunda da düşmanlar kovulmuş, başarılı olunmuş ve Cumhuriyet ilan edilmiş. Ardından da küllerinden yeniden doğan milletimizi ilmek ilmek işleyerek kalkındırma yolunda ilerlemiş. Gerçekten çok etkileyici bir hikayesi var. İlk Mecliste yaşananlar asla bir masal değildir. Yokluk içinde, gaz lambası ışığında, çatısı akan bir genel kurulda, bakkal defterlerine dökülen tutanaklarla bir tarihin başlangıcı yazılıyordu. Bu millet, yokluklar içinde bu Meclisi var etti, bu ülkeyi var etti. Bu gerçekleri çocuklarımıza ve gençlerimize bir kez daha hatırlatmak istedim. Dünyanın ve dolayısıyla ülkemizin geçtiği bu zor dönemde ilhamımızı hatırlatmak istedim. Benim de Cumhuriyetimizin 100. yılına küçük bir armağanım oldu."

Salantur, kitapla ilgili ise şu değerlendirmeyi yaptı:

"Aslında öykü biraz klasik biraz da fantastik. Zaman makinesi hepimiz için klasik ama ilginç bir durum. Buraya kadar fantastik. İşte bundan sonrası tamamen gerçek. Burcu ve Umut, Başkent’te yaşayan iki çocuk. Türkiye genelindeki bir bilgi yarışmasını kazanan Burcu ve Umut’un ödülü, zaman makinesiyle 23 Nisan 1920’ye yolculuk yapmaktır. 1920’de küçük bir kasaba olan Ankara’ya gidip Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışına katılacak, ülkemizi düşmanlardan kurtararak bugün özgürce yaşamamızı sağlayan Büyük Atatürk ile buluşacak, Kurtuluş Savaşı’na omuz veren değerli kahramanlarımızla tanışacaklardır. Bu kitapta zor şartlar altındaki ülkemizi kuşatan kara bulutları özgürlük umuduyla dağıtan, millet iradesinin kalbinin Ankara’da atmasını sağlayan, yurdun her köşesine bağımsızlık umudunu dalga dalga yayan Meclisimizin açılış öyküsünü çocuklardan dinliyoruz."

Salantur, çocuk edebiyatını tercih etmesinin sebeplerini ise şöyle sıraladı:

"Çünkü çocuklar geleceğimiz, umudumuz. Onların çok iyi yetişmeleri lazım. Çocuk ve gençlerimizin yetişkinlerden daha iyi okurlar olduğunu görüyoruz. Bugün kitabevlerinde hep gençlerimizi görüyoruz. Ben de okuyan çocuklarımıza, geçmişimizle gurur duyacakları gerçeklerden birisini kaleme aldım. Gazeteci olarak yazmayı seviyorum. Yazmak, kendi başına heyecanlı bir iş zaten. Ancak çocuk edebiyatı çok daha heyecanlı ve ilginç. Ülkemizde çocuk edebiyatı, maalesef yabancı kültürlerin etkisi altında. Bizim millet olarak yüzlerce kahramanımız var. Biraz da kendi kültürümüzden olan bir öykü yazmak istedim."

"Kitapta ne mesaj vermek istedin?" sorusuna ise Salantur’un cevabı şöyle oldu:

"Birinci Meclis’in hikayesi aslında tek başına bir mesaj; umutsuzluk, karamsarlık yok. Zaten öykünün kahramanlarından birisinin adı da Umut. Gençlerimize kitapta şunu diyoruz: Milli Mücadele’nin kahramanları hep birlikte yürütülen bu savaşı umutla kazandılar. Ve bize çok önemli bir şeyi gösterdiler: Umudumuzu kaybetmediğimiz sürece her türlü zorluğun üstesinden gelebiliriz. Bugün de eksiklerimiz ve zorluklarımız olabilir ama hiçbiri o mücadele günleri kadar ağır ve hayati değil. Bize bu cennet vatanı canları pahasına emanet edenler umutlarını kaybetmeden her zorluğu aşmışsa biz de aşarız."

Salantur, kitabın kahramanlarını nasıl belirlediğini de şöyle anlattı:

"Umut ve Burcu aslında benim her gün yakınımda gördüğüm çocuklardı. Komşularımın, arkadaşlarımın, hatta kendimin çocuklarıydı. Yakın bir çalışma arkadaşımın Umut adındaki oğluyla tanıştığımda, işte bu hikayenin kahramanı bu olmalı dedim. Çünkü onu bir 23 Nisan kutlamasında Atatürk rolüyle izledim. Ve aklımdan hiç çıkmayan ilk Meclisin hikayesi. Macera böyle başladı. Diğer çocuk kahramanımız Burcu da ‘güzel koku’ anlamına geliyor. İlk Meclis bu ülkenin en güzel kokusu ve ilhamıdır. Diğer kahramanları biliyorsunuz, aziz Atatürk ve arkadaşları, tabii cefakar, vefakar milletimiz. İsimsiz kahramanlarımız."

Öykünün yazım süreci ile ilgili ise Salantur şu bilgileri verdi:

"Yazmak uzun soluklu bir iş. Önce sancılanmanız ve sonra doğum yapmanız gerekir. Sancılar bende Mecliste görev yapmaya başladığım 2002 yıllarına dayanır. Meclis Başkanlarına konuşmalar hazırlarken, ilk Meclis ile ilgili geniş araştırmalar yaptım. Her sabah Meclise gittiğimde ilk Meclisi düşünürdüm. Her yıl en az birkaç kere Ulus’taki ilk Meclis binasını ziyaret ederdik. O binaya girdiğimde hep ilk oturumu düşünürdüm. Kürsüde Atatürk’ü ve karşısında hayatlarını tehlikeye atarak gelen milletvekillerini. Nihayet bir öykü yazmaya karar verdiğimde yıllar 2021’i gösteriyordu. Kafamda oluşturduğum öyküyü kısa zamanda kağıda döktüm. Çünkü konuyla ilgili iyi beslenmiştim."

"Bundan sonra çocuk kitapları gelecek mi? Konuları neler?" sorusuna ise Salantur, "Biraz önce değinmiştim. Çocuk dünyası çok renkli. Gençliğimiz çok dinamik ve akıllı. Bilgi çağında yaşadığımız bu süreçte onların donanımlı yetişmeleri hayati önemdedir. Ben de onlara katkı vermeye çalışıyorum. Dolayısıyla yazmaya devam. Kitaplarımın devamı gelecek. Şu an 10’un üzerinde öyküm hazır. Sırasıyla onları da yayımlayacağım. Onlar da yine Anadolu’dan yaşanmış hikayeler olacak. Kah Anadolu’nun ücra bir köyündeki çocukların okul öykülerini, kah çocuklarımızın en yakın hayvan dostlarının maceraları gibi hikayelerimiz yolda" cevabını verdi.

Salantur, çocuk okuyucuları ve tüm okurlara tavsiyelerini ise şöyle sıraladı:

"Kitap okumak herkesi geliştirir. Hele hele çocuklarımızın donanımlı olmaları için okumaları büyük önem taşır. Çocuklar ebeveynlerini örnek alır. Dolayısıyla önce anne babaların iyi okur olmaları lazım. Çocuğun her türlü bakımını üstlenmek için gösterdiğimiz çabayı, onunla kültürel bir ilişki kurmak için de göstermeliyiz. Maalesef bunu yapmıyoruz. Unutmayın, zihnin besini kitaptır. Son yıllarda çok fazla çocuk kitabı yayımlanıyor. Çocuklarımızın önce kendi kültürlerine eğilmelerini öneriyorum. Kendi geçmişini ve kahramanlarını öğrenen çocuklar geleceğe daha güvenle bakarlar."