Hepimiz, ülkemizin tarihi ve doğal güzellikleri ile her zaman övünürüz. Peki bu güzelliklerle övündüğümüz kadar bu güzelliklere sahip çıkabiliyor muyuz?

Onlarca medeniyete ev sahipliği yapmış olan Anadolu, bu medeniyetlerden kalan bir çok tarihi esere halen ev sahipliği yapmaktadır. Bu eserler tüm insanlık tarihi açısından yüksek önem taşımaktadır.  Bu eserler birçok tarihi araştırmaya katkı sağlamış ve insanoğlunun tarihini keşfetmesini sağlamıştır. 

Bu tarihi eserlerin varlığı aynı zamanda ülkemize önemli ekonomik katkılar da sağlamaktadır. Bu tarihi eserleri görmek her sene  için dünyanın her yerinden yüz binlerce turist  ülkemizi ziyaret etmekte ve bu sayede ülkemize ekonomik kazanımlar sağlanmaktadır. 

Tüm bu kazanımlara rağmen ülkemizindeki tarihi eserlere yeterli değeri vermiyoruz. Maalesef birçok tarihi eser yok olma tehlikesi ile karşı karşı kalmaktadır. Bu tür durum için iktidarları suçlamak en kolayı. Elbette tarihi eserler,in yıpranmasında, korunmamasında iktidarların sorumluluğu var fakat bu tarihi eserlerin asıl sahibi olan bizlerin sorumluluğu daha fazla. 

Eserler açısından en büyük tehlike, toplumun definecilik merakıdır. Nerede bir tarihi eser var ise orada hazine bulma umuduyla orayı talan eden açgözlü insanların bu eserleri sadece kendi maddi kaygıları için talan etmeleri kabul edilebilir değildir. Toplumların içindeki açgözlülük arttıkça o toplumların tüm değerlerinin yok olma tehlikesi de artacaktır. Yüzyıllarca ayakta kalmış olan eserleri kazmayla kürekle talan eden bu açgözlülerin toplum içerisinde böbürlendiğini sık sık duyarız. Bu açgözlü tarihi eser katillerini toplumun önemli bir kesimi ağzından salyalara akarak dinlediği ve bunların yaptıklarının karşında durmadığı müddetçe bu coğrafyadaki güzellikler ile övünmeye hakkımız yok.

Bilinçli bir şekilde tarihi eserlerimize sahip çıkmamız gerekiyor. Eğitim ve farkındalık çalışmalarıyla toplumun tarihi ve kültürel mirasa olan duyarlılığını artırmalıyız. Tarihi eserlerin korunması için gerekli önlemler alınmalı, restorasyon çalışmaları yapılmalı ve gelecek kuşaklara aktarılmalıdır.

Ayrıca, definecilik gibi yasadışı faaliyetlerle mücadele etmek ve bilinçli bir turizm anlayışını benimsemek önemlidir. Turizm sektöründe yer alan tüm paydaşlar, tarihi eserlerin korunmasına özen göstermeli ve sürdürülebilir bir turizm politikası izlemelidir.

Tarihi eserlerin hepimizin ortak hazinesi olduğunu unutmamalıyız. Ülkemizin tarihi ve doğal güzelliklerine sahip çıkmak sadece bir övünme konusu değil, aynı zamanda büyük bir sorumluluktur. Toplum olarak tarihimizin ve kültürel mirasımızın değerini bilmeli, korumalı ve gelecek nesillere aktarmalıyız. Bu şekilde, güzelliklerimizle gurur duymaya hak kazanacağımız bir miras bırakabiliriz.

Haftaya görüşmek üzere...