Hayatta sıkça karşılaştığımız ve toplumsal bir kelime kalıbı olan adaletten sıklıkla bahsedilir. Zira adalet kavramı geçmişten günümüze atasözü ve deyimlere de yansımıştır.  “Ne ekersen onu biçersin”, “Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste”, “Etme bulma dünyası” gibi atasözleri de dünyanın insanlar tarafından adil bir yer olduğuna inanmaya güdülenmiştir.,

İnsanlar adil dünya anlayışını her ne kadar savunsalar da bazen bunun bir yanılsamadan ibaret olduğu kanısına varabilirler. Hayat herkes için adil değildir. Hayatta insanlar kimi zaman  uğradıkları haksız sebepler neticesinde adaletsizliğe uğrar ve bu adaletsizlik  sonucunda adalet arayışına girerler. Bu adil olma süreci kimi zaman olumlu sonuçlanabilirken kimi zaman da bir neticeye ulaşmayıp olumsuz bir geri dönüş ile   sonlanır.  Sonuçların getirisi ne olursa olsun, insanların adil bir dünya anlayışına olan inancının yok sayılmaması gerekli...

Adil bir dünya anlayışı üzerine çalışmalar yapan Lerner bu konu hakkında düşüncelerini şu şekilde izah eder: ‘’ Dünyanın adil olduğu inancı bireyler için böyle önemli bir uyum sağlama işlevine hizmet ettiğinden dolayı insanlar bu inancı terk etme konusunda oldukça dirençlidir. İnsanlar dünyanın gerçekte adil ve düzenli olmadığını gösteren kanıtlarla karşılaşırlarsa büyük sıkıntı yaşayabilirler.’’ Dünyanın gerçekten adil olduğundan şüphesi olan insanlar gelecek adına daha adil bir dünya umut edebilir ve bunun için çabalayabilirler. Bireyler var oldukları bu hayat döngüsünde er ya da geç hak ettikleri düzene sahip olacaklarına, öngöremediğimiz durumların kendi aleyhine işlemeyeceklerine inanırlar. Bunun neticesinde ileriye güvenle bakabilir ve planlarını hayata geçirmek için çabalayabilirler.

Dünyanın daha adil bir yer olması için emek göstermek adil bir dünyaya olan inançtan farklıdır. Bir durumu idealize etmek, hayal etmek o durumun halihazırda var olduğuna inanmaktan farklıdır. Dünyanın adil olduğuna inanmak adaletsizliğin olmadığına, karşıt düşünceyi suçlamaya, kurbanı suçlamaya ve desteklemeye neden olurken, dünyada adaletsizliklerin olduğunu kabul etmek ise adaletsizlikleri görmeyi, karşıt düşünceyi suçlamak yerine empati kurabilmeyi ve hatta ona yardım etmeyi, durumu düzeltmek için çaba harcamayı destekler.

  Adil bir dünya düşüncesinin hangi yaşta oluştuğuna kanaat getiremesek bile içinde bulunduğumuz toplumun geçmişten bugüne taşıdığı masallar, hikâyeler,  efsanelere dahi konu olduğunu görmekteyiz. Neredeyse tüm masallarda iyi kalpliler ödüllendirilirken kötüler ise cezalarını çekmeye mahkum bırakılır. Masallar “onlar ermiş muradına” diye biter. Dünyanın adil olduğu kanısı ile büyüyen çocuklar bir süre sonra adil dünya inancına sahip olmaya başlarlar. Bu yaklaşım ise adil dünya inancına  iyi davranışlar ödülle, kötü davranışlar ceza ile şekillenir görünümünü kazandırmaktadır. Masallar ve sosyal edinimler  yoluyla da adil dünya kavramı çocukluktan başlayarak gelişim göstermektedir. Zaman geçtikçe çocuklar, olgun bireylerin elinde bulundurdukları gücün her şeye yetmediğinin farkına varırlar. Yaşanılan hayatta çocuklara, artık dünyanın adil olmadığı konusunda deneyimlerle oluşan deliller gösterilir ya da  kendilerinin o deneyimi yaşaması, tecrübe etmesi sağlanır ve zamanla var olan dünyada, iyi veya kötü olmasına bakmaksızın doğal bir gücün olayların oluşumuna neden olduğunu öğrenirler.

Her bireyin bize adil davranmasını istiyoruz. Bize adil davranılmadığı zaman öfkeleniyor ve direniyoruz. Fakat bunları yaparken bir şeyi unutuyoruz ki o da kendimiz için istediğimiz adil dünyayı, adaleti  başkaları için de aynı istek ve dilekle istemediğimiz  , onların da nefesi olmadığımız sürece  dünyanın adil olması beklenemez. Adil olmayan bir dünyanın bize adil davranması mümkün değildir.

‘Adil olanın peşinden gidilmesi doğrudur, en güçlünün peşinden gidilmesi ise kaçınılmazdır. Gücü olmayan adalet acizdir; adaleti olmayan güç ise zalim. Gücü olmayan adalete mutlaka bir karşı çıkan olur, çünkü kötü insanlar her zaman vardır. Adaleti olmayan güç ise töhmet altında kalır. Demek ki adalet ile gücü bir araya getirmek gerek; bunu yapabilmek için de adil olanın güçlü, güçlü olanın ise adil olması gerekir.

Yaşamın kendisi değil kutsal olan, kutsal olan adil bir yaşam…