Mutsuzluk, insanın kendini huzursuz,  karamsar hissetmesidir. İnsanların yaşadıkları hayattan keyif alamayıp, günlerin birbirine benzediği bu çağın getirdiği monotonlaşma süreciyle ortaya çıkar. İçine kapanıklılık, diğer insanlara karşı güvensizliğin bir sonucu olarak dertlerin paylaşılamaması kişilik yapınızın savaşmaktan çok teslim olmaya yatkın olması mutsuzluğu tetikleyen nedenlerdendir. Bunun yanı sıra bireylere olan güvensizlik, kötü giden evlilikler, ihanet ve geçmişte yaşanılmış bir kötü deneyim dahi insanları psikolojik olarak mutsuzluğa sürüklemektedir. Mutsuzluk serüveni sadece bizim değil etrafımızdakileri de etkileyip bu süreci daha da dayanılmaz hale getirebiliyor. ‘Stanford Üniversitesi’nde yürütülen ünlü Terman Araştırması, seksen yıl boyunca bu konuyu gözlemledi ve mutsuz insanların etrafında olmanın daha kötü sağlık koşulları ve daha kısa bir yaşam süresi ile bağlantılı olduğunu buldu.’ Mutluluk büyük oranda alışkanlıklarımızdan ve hayata bakış açınızın ibarettir. Kaliforniya Üniversitesi’nde mutluluk üzerine çalışan psikologlar, genetik ve yaşam koşullarının bir kişinin mutluluğunun yalnızca yaklaşık % 50’sini oluşturduğunu tespit etmiştir. Gerisi size kalmış. O halde içinde yaşanılan toplum, aile yapısı, maddi imkanlar mutlu olmak için yeterli sebeplerden değildir.

Türkiye'deki gelir-gider dengelerinin kötü durumda olması, insanların geçim sıkıntısını geride bırakıp artık yaşama sıkıntısı içine düştükleri bir dönemde mutluluk elbette yaşanılması zor bir kavram haline gelebiliyor. Türkiye'de birbirini tanımayan ama sabahları çeşitli nedenlerle karşılaşan insanlar birbirlerine ‘‘Günaydın’’ demekten acizler. Aslında acizlikten ziyade gergin ve mutsuz yaşamaya alışmışız, gülmeyi unutmuşuz. Yaşam şartları bırakın sadece gülmeyi ikili ilişkiler de iletişimi dahi olumsuz etkilemeye yüz tuttu. Dostoyevski; " Birçok insan mutlu olduğunu bilmediği için mutsuzdur." Der. İnsanı derinden etkileyen bir cümle bu. Bir o kadar  düşündürücü de. Düşündükçe bu büyük yazarın haklı olabileceğini hissediyorsunuz. Haklı çünkü çocukken izlediğimiz bir dizi, okuduğumuz bir kitap, kışın soba başında anlatılan bir hikaye insanların aklına bir "mutluluk resmi" yerleştiriyor ve büyüdükleri zaman bu yaşanılanlara  benzemeyen bir dünyayla karşılaştıkları zaman dünyanın pekte mutluluk tahsil edebilecek bir yer olduğuna inanmıyor.

‘’ Birkaç yılda insanlar adeta yaşamaktan sıkılmış haldeler. Dokunsan bir volkan gibi patlayacak haldeler. Birkaç yıldır kavgalar, tatsızlıklar, cinayetler, intiharlar arttı. Ne oldu bu birkaç yılda? Dünyada, ülkemizde ve çevremizde yaşanan olaylar mı desem buna? Yoksa bireylerde oluşan tahammülsüzlük, şükürsüzlük ve kanaatsizlik mi? Daha büyük felaketleri gördü dünyamız. Daha büyük salgınlar; savaşlar, yangınlar, depremler… Birinci Dünya Savaşı sonrasında tarihin en kötü işgallerini gördü bu millet. Fransızı, İngilizi, Yunanı ve daha nice sırtlanı… 25 Aralık’ta kurtuluş mücadelesi yapan Gazi şehrimizin büyük neferleri sizce bolluk ve bereket içerisinde mi gerçekleştirmişti İstiklal mücadelesini? Kurtuluş Savaşı yıllarında evlerinde huzurla ayaklarını uzatıp gelsin yiyeyim üzerimi örtsün yatayım mı dedi bu millet?

5+1 odalı evlere sığmaz olduk. Evlerimizdeki LCD ekran TV’lerimiz açıkken ellerimizdeki akıllı telefonlar ile sosyal medyada gezinen bizler mutsuz olmaya başladık. Atalarımız, milletimiz daha büyük felaketlere, sıkıntılara karşı kanaat göstermişken bizler belki de felaketlerin zerresini bile yaşamamışken rahat koltuklarımızda halimizden şikayetçi olur olduk. Peki sorayım yine… Yaşadığımız felaketler mi bizi mutsuz eden? Yoksa şükürsüzlüğümüz ve kanaatsizliğimiz mi? Her birimiz soralım bu soruyu kendimize.’’