Geçtiğimiz haftalarda Şanluurfa’da bulunma fırsatım oldu. Şehrin içlerine girer girmez beni ve ailemi ürküten sokaklarda dolaşmaya başladık. Navigasyon en yakın yolu gösterirken 15 dakika yürüme mesafesinden sonra güvenli bölge denebilecek bir yere ancak geldik. Türkiye Cumhuriyeti’nin büyük şehirlerinden birinde 15 dakika boyunca can güvenliğiniz olmadan ve ne Türkçe ne Kürtçe konuşmayan yabancıların arasından geçtik. Gitmek istediğimiz restorana ulaştığımız durumu sorduk; “ orası Suriyeli mahallesi abi geçmeyim oradan” cevabını aldık.
Bir dokun bin ah işit. Bölgedeki bütün vatandaşlar düzensiz göçten, Suriye’den gelen kalabalık yığınlardan, denetimsizlikten kısacası tüm Türkiye gibi “mültecilerden” rahatsız. Mülteci aslında doğru kavram değil Suriyeliler hukuken geçici koruma statüsünde bulunuyorlar. Ancak adının yahut statüsünün ne olduğunun artık kimse için bir önemi kalmadı. Birçokları bilinçli olarak bunu görmezden gelse de toplumun her kesimini ortak paydada buluşturan tek bir nokta var “ mülteci sorunu”.
Ülkemizde resmi olmayan rakamlara göre 10 milyondan fazla yabancı var ki 10 milyon iyimser bir rakam. Suriyeli, Afganistanlı, Pakistanlı, Ukraynalı… Ukraynalılar dışında hemen hepsi kaçak yollardan ülkeye girmiş 10 milyon insan. Burada çalışıyor, yiyor, içiyor ve ürüyorlar. Her insan gibi onlar da yaşamak istiyor elbette. Ancak büyük bir sorun var; ne ülkeye girişleri ne yaşayışları ne çalışmaları hiçbiri kayıtlı değil. Şu an sınırdan kaç yüz tane Afgan ülkeye giriş yaptı bilmiyoruz, kaç tane Suriyeli az önce koşarak kaçtı sınırımızdan içeri bilmiyoruz, tekstilde çalışan kaç Pakistanlı var ne kadar maaş alıyorlar bilmiyoruz.
Bir ülke düşünün ki; ülkenin güvenlik birimlerinin sınırdan içeri girişlerden ve içerideki yabancılardan haberi yok. Türk işçileri yerine tercih edildiği söylenen daha iyi çalışıyor denen ama aslında köle gibi kullanılan ve hatta iş kazasında ölünce kaydı bile tutulmadan gömülen Suriyelilerin çalışma izni yok. %20 KDV sadece Türk vatandaşlarına var, Suriyelilerin Arapça tabelaları var ama vergi levhaları yok. Yan sokağındaki esnafa denetim var ama yabancılara yok. Sokakta gezen birçok Afganın üzerinde kimliği bile yok. Onlarla yüzlerle değil milyonlarla sayılan bunca kayıtsız insan var peki devletin bütün bunlardan haberi olmamasına imkan var mı?
Bir ülke düşünün ki; Yunanistan ülkesine geçmeye çalışan mültecileri öldüresiye döverken, İspanya dünyanın gözü önünde denizin ortasında botları batırıp mültecileri öldürüken, şehrinde Türk vatandaşı nüfusunun yarısı kadar mülteci olan, 2011 yılından beri akın akın gelen mültecilere kucak açmış, gerektiğinde “ensar” olup yardımını esirgememiş, başka bir ülkede yaşansa belki defalarca iç savaş çıkacak olayları her gün yaşayan ama yine bir çözüm olur umuduyla sabırla bekleyen bu millete “ırkçı” diyen de var.
Bütün bunlara rağmen mülteci sorununa ısrarla gözlerini kapayan, hangi gerekçeyle toplumun demografik yapısının ve huzurunun bozulmasına müsaade ettiği anlaşılmayan bir hükümetimiz ve -hakkını teslim edelim- Zafer Partisi haricinde bu olaylara karşı 3 maymunu oynayan bir muhalefetimiz var.
Avrupalıların mültecilerden arındırılmış, dünyadaki açlığa ve savaşlara gözünü kapayarak yaşadığı cennetine çekilmiş bir set haline getirildik son 10 yılda. Öyle güzel bir duvar ki bu Avrupa için; Türkiye hem sınırından geçmeye çalışan bütün yabancıları seve seve alacak hem de mülteciler Avrupaya gitmek istediğinde karşılarına en sert önlemlerle çıkacak. Hem başlattıkları savaşlarda yurdundan olmuş, sömürdükleri ülkelerdeki sefaletten kaçan yığınların derdi yok hem tertemiz sokaklarında mülteci görüntüleri yok. Bunların hepsini Türkiye’ye borçlular ve borçlarını 3-5 milyar Euro ile ödüyorlar.
Evet yıllardır olan şey tam olarak bu. İmzalanan “Geri Kabul Anlaşması” ile Türkiye, Avrupa tarafından kocaman bir kafese çevrildi. Dışarıdan giriş serbest ama içeriden çıkmak yasak. Eski hükümetimiz bu kafes fikrini bize nasıl süslüyordu hatırlıyor musunuz? “Avrupa’ya artık vizesiz gideceğiz”. Birleşmiş Milletler görüşmelerinde anlaşma detaylarının gizli kalmasını istemişti o dönemin başbakanı. Toplumda bol bol yankılanan bir benzetmesi vardı: Ensar-Muhacir.
Bize söylenen yalanların ardında çok acı gerçekler vardı elbette. Örneğin şu maddeye bakalım; “Bunun yanı sıra taraflar belirli hâl ve şartlar altında, birbirinin ülkesindeki düzensiz göçmen “üçüncü ülke vatandaşı” veya “vatansız” kişiyi geri kabul ile yükümlüdür.” Yani ülkemizden transit geçiş yapmış herhangi bir göçmenin Avrupa’da yakalanması durumunda geri almakla yükümlüyüz. Ve şimdi devreye o meşhur coğrafi konumumuz giriyor. Doğu Akdeniz ve Orta Doğu’dan giden bütün göçmenlerin geçiş güzergahı Türkiye. Doğrudan Türkiye sınırlarını kullanmalarına da gerek yok zaten kayıt dışı geçtikleri için İspanya sahilinde yakalanan bir Fas’lı ben Türkiye’den kaçtım dediğinde getirip ege kıyılarına bırakılıyor.
3 kıtadan 50 milletten insan var artık bu topraklarda. Birçoğunun poliste kaydı ve parmak izi de yok. Sınırdan geçerken suçlu olup olmadıklarına bakmadığımız için bilmiyoruz, belki bir seri katil var aralarında belki bir tecavüzcü belki de bir terörist. Belki demek gereksiz oluyor aralarında bu saydıklarım ve çok daha fazlası var. Hepsi suçlu değil elbette, sadece yaşamak ve refaha ulaşmak için gelen düzgünce çalışan da var. Ama en düzgün göçmen bile kayıt dışı olduğunda yalnızca huzursuzluk ve zarar getiriyor. Çalışma izni alma şansı olmayan bu göçmenlere Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı göz yumuyor. Sigortası yapılamayan Afgan ve Suriyeli işçiler asgari ücretin dahi altında ağır şartlarda çalıştırılıyor hiçbir hakları ve hatta can güvenlikleri dahi olmadan. Sistematik olarak köleleştirilen bu insanların topluma adapte olma imkanı da görünmüyor. Köle çalıştırmaktan keyif alan kötü niyetli işverense bir Türk işçinin maliyetine 2 Suriyeli çalıştırmasıyla övünüyor.
Topluma adapte olmaları için hiçbir proje olmayan bu insanlar ve aileleri gittikçe kendi mahallelerine kendilerinden başka kimsenin olmadığı bölgelere yerleşip Türkiye’de değillermiş gibi davranıyorlar. Kültürü, dili, ahlakı hemen her şeyi farklı olan bu insanlara her geçen gün yenileri ekleniyor ve neredeyse hiçbiri gitmiyor.
Herkes nereye gidecek bu mülteciler diye sorarken alınmayan önlemler ve birkaç milyar dolar için susulan bu sorunlar çığ gibi büyümeye devam ediyor. Her türlü kışkırtmaya, isyana ve suça imkan tanıyan bu durum böyle devam ederse korkarım mülteciler gitmeyecek ve olası iç savaşlarla biz birer mülteciye dönüşeceğiz.