Türkiye 21. Yüzyıla, PKK terör örgütü lideri Öcalan’ın idamı tartışmalarıyla başlamıştı. Terör örgütü lideri hakkında o günkü Türk Ceza Kanunu kapsamında idam cezası verilmişti ancak hükümet cezanın infaz edilmesini ertelemiş ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararını beklemeye başlamıştı.  AİHM’in  ihlal kararı ve  Avrupa Birliği uyum sürecinin de etkisiyle Türkiye’de idam cezası kaldırıldı ve terörist elebaşının cezası ömür boyu hapis cezasına çevrildi. Avrupa Birliği uyumuyla getirilen infaz düzenlemesi cezanın önüne geçmişti.

Aynı yıl bir diğer gündem de Şartlı Salıverme ve Erteleme Yasası yani meşhur “Rahşan Affı”ydı. O dönem cezaevlerinde bulunanların 3’te 2’sinin serbest bırakılmasını sağlayan af, kamuoyunda büyük yankı uyandırmıştı. Özellikle 1999’daki büyük depremden sonra binlerce insanın ölümünden sorumlu tutulan onlarca müteahhit, Rahşan Affı sayesinde paçayı kurtarmıştı. Genel af ile ilgili açıklama yapan dönemin Genel Kurmay Başkan’ı, affın maksadını aştığını ve 1600 PKK’lının aftan yararlanarak serbest kaldığını açıklıyordu kamuoyuna. Devam eden yıllarda cezaevinden af kapsamında tahliye edilenlerin birçoğunun suç işleyerek tekrar cezaevine girdiği görülüyordu. “Kader mahkumu” diyerek serbest bırakılanların karıştığı suçların mağdurları ise kaderine boyun eğmekten başka çare bulamamıştı.

Kısır bir döngüde bocalayan ülkemiz birçok konuda olduğu gibi 20 yıl sonra af konusunda da benzer süreçleri yaşamaya başladı. 15 Nisan 2020’de Türkiye’de yeni bir af ilan edildi. 15 Nisan 2020 tarihindeki infaz düzenlemesi her ne kadar özel bir af olsa da, tarihi kaynaklara infaz yasası değişikliği diye geçiyordu. Cezaevlerinin 2000 yılındaki gibi boşalmıştı. İnfaz düzenlemesinin aslen getirdiği halk arasında “yatarı kaç yıl” denildiğinde akla gelen kapalı ceza evinde bulunma sürelerinin değiştirilmesiydi. Dünyayı saran Corona virüs sebebiyle açık cezaevlerinin de geçici olarak kapatılmasıyla 100 binin üzerinde tutuklu ve hükümlü izinli olarak cezaevlerinden çıkmış oldu. Ve bu hafta 31 Temmuz 2023 tarihi itibariyle cezasızlığın hüküm sürdüğü ülkemizde yeni bir infaz düzenlemesi getirilerek, 15 Nisan 2023 tarihinde cezaevlerinden izinli ayrılanların tekrar cezaevine dönmeyeceği ilan edildi.

Kısa birkaç örnekle infaz düzenlemelerinin son durumunu açıklayalım;

6 yıl ceza gerektiren bir suçun faili 1 gün dahi hapis yatmadan dışarıda olacak, 12 yıl ceza gerektiren bir suçun faili ise 3 yıl kapalı cezaevinde kaldıktan sonra serbest kalacak. Daha açık söyleyelim; diyelim sokakta yürüyorsunuz ve biri durduk yere bacağınıza bir bıçak sapladı. İnfaz düzenlemelerimiz sayesinde bu şahıs hemen salıverilecek.

 Evet, ortada bir suç var ve Türk Ceza Kanunu’nun bu suça ilişkin öngördüğü bir ceza da var ancak cezaların infaz ediliş şeklindeki değişiklik ile cezasızlık hüküm sürüyor. Caydırıcı cezaların olmadığını sıklıkla konuştuğumuz ülkemizde zaten caydırıcı olmayan cezaları infaz düzenlemeleriyle yok hükmüne getirmenin sonuçları ne oldu dersiniz? Eline silah alıp, trafikte, markette, sokakta, evde kısacası her yerde dehşet saçan insanlar var artık. Korkusuzca girdikleri sokak çatışmalarında mahvettikleri hayatları düşünmeyen suçlular var. Alkollü araç kullanırken öldürdüğü bir çocuğun ailesinin gözyaşı kurumadan dışarıda olacağını bilen bunu bildiği için de hiçbir suçtan geri durmayan magandalar var.

İstanbul’da bir tekel bayiine girip 2 kişiyi öldürenlerin videosunun sosyal medyada yayılmasıyla bazı kesimlerden “İDAM İSTERİZ”  sesleri yükselmeye başladı. Özellikle Cumhurbaşkanı Baş Danışmanlarından Oktay Saral’ın “idam çıkışı” çok dikkat çekiciydi. 31 Temmuz 2023 tarihi itibariyle yeni bir infaz düzenlemesi yaparak 15 Nisan 2020 tarihli infaz düzenlemesi ile izinli sayılanların cezaevlerine geri dönmeyeceğini ilan eden hükümetten 2 gün sonra bu ülkeye idam gelmesi gerekiyor denmesi oldukça ilginç. Aslında hükümet kanadından seçim öncesi gelen açıklamalar da infaz düzenlemesinde değişiklik yapılarak “cezasızlık” algısının kaldırılacağına yönelikti.

Eski Adalet Bakanı Bekir BOZDAĞ; “bizde neredeyse düşük cezalarda infaz yok. Yeni düzenleme henüz netleşmedi, çalışmalarımız sürüyor. Yeni düzenlemede dünya örneklerine de bakıyoruz. Cezası az olanların belki bir kısmında tam infaz, bir kısmını da ona göre. Yani infaz sistemimizi cezasızlık algısını hem ortadan kaldıracak hem de daha nitelikli suçların işlenmesini önleyecek şekilde yeniden dizayn etme ihtiyacı da çok net bir şekilde ortaya çıkıyor.” demişti. 

Bekir Bozdağ’ın da dediği gibi her ne kadar Türk Ceza Kanunu’nda cezası olsa da bazı suçların fiilen hiçbir cezası bulunmuyor. Durum böyleyken Türk Ceza Kanunu’nda öngörülen cezaların uygulanamadığı konjonktürde Türk Ceza Kanunu’nun yetersizliği üzerine konuşmak abes kaçıyor.  Ancak her ne hikmetse hükümetin değişmesi ile infaz şartlarının ağırlaşacağı ve cezasızlık algısının ortadan kaldırılacağı söylentileri yerini genel bir af çıkarılacağı söylentilerine bıraktı. Halk cezasızlık algısı yüzünden suç oranlarının artmasıyla sokakta yürümekten dahi çekinirken şimdi bir de af söylentisi…

“Suç işleyene ceza verelim ancak infazını erteleyelim, cezaevlerindeki suçluları cezaları bitmeden bırakalım, genel af ilan edelim daha sonra da çıkıp idam gelmeli diyelim.”  Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu… Neyse bu söylentileri bırakıp gerçeklerimize dönelim;

Yıllar içinde çıkarılan aflar ve getirilen infaz düzenlemeleri ile ülkemiz sorumsuzluklar ülkesine dönüştü. 10 farklı suçtan suç kaydı olanlar dahi sokakta gezebiliyor. Suç işlemeye meyilli olanlar cezaevlerinde rehabilite edilerek hayata uyum sağlamaları beklenirken cezasızlık sebebiyle yanlarına kar kalan fiilleri fazlasıyla işlemeye devam ediyor. “Rahşan Affı”ndan yıllar sonra kızı tecavüze uğrayıp öldürülen bir baba olan Yaşar Gökşin şöyle demişti; “Rahşan Affı olmasaydı o cani hapiste benim kızımda yaşıyor olacaktı”.

İnsanın suç işlemiş olması başlı başına bu insanı cani yapmayacaktır elbette. Her suçlunun rehabilite edilmesi, hayata tekrar kazandırılması ve temiz bir yaşam için çabalaması özendirilmelidir. Ancak “kader mahkumu” denilerek suç ve suçlu ayırt edilmeksizin özel yahut genel aflar çıkarmak, vatandaşı mağduriyete mahkum etmektir. Hele hele suçlulara “zaten ne yaparsam yapayım bir şey olmaz, iki gün yatar çıkarım” diye düşündürtmek koca bir ülkeyi kaosa ve vahşete sürüklemekten başka bir şey değildir.

Velhasıl sevgili okurlar; ZALİME MERHAMET MAZLUMA ZULÜMDÜR.  Zalim olmadığınız ama zulme uğramaktan da korkmadığınız ülke adildir. Adil bir ülke olmak umuduyla haftaya görüşmek üzere…