Varoluşsal olan her şeyin temelinde zaman vardır. Her gün, herkese eşit olarak verilen zaman diliminde yapabileceklerimiz, o anı iyi değerlendirmemizle alakalıdır. İlkokuldan üniversiteye kadar olan hayatımızda aşama aşama plan yaparak geleceğimizi şekillendirmek, hep gelecek odaklı düşünmemiz gerektiği öğretilirdi. Kendimiz veya dışarıdan 3.bir şahsın telkini ile “bu iş de tamamlanırsa rahatım veya şu olunca mutlu olacaksın “  gibi rahatlama cümleleri sarf edilirdi.  Kısmen doğru olan bu telkinlerin beraberinde kendilerine zaman ayıran insanların, yavaş yavaş başarı merdivenlerini tırmanarak bir nebze mutluluklarını yakaladıkları kanaatindeyim.

Zaman konusunu çok iyi değerlendiren insanların başarıyı nezdinde muhafaza ettiği görülmektedir. Peki biz zamanı ne kadar etkili kullanıyoruz? Rutin işlerimiz arasında, doğal akıştan kopmamak için vakit geçirdiğimiz sosyal medya, sosyal aktivite olarak adlandırdığımız kafe ve eğlence mekânlarında saatlerce sohbetsiz bir biçimde geçirilen zamanlar gün içerisinde bizim zamanımızdan azımsanmayacak bir vakit götürüyor. Kaybedilen bu vakit bizim farklı sorumluluklarımız ve sevgimize ihtiyaç duyan insanların hakkından mahsup ediliyor.

Modern hayatın keşmekeşi içerisinde ailesine ve kendi ruh sağlığına vakit ayırabilen kaç kişi kaldı? Dünya üzerinde yapılan her iş ve zaman çok hızlı aksediyor. Çoğu zaman bir iş yapılırken gözümüz diğer işe ne zaman başlayacağımızı düşünmek oluyor fakat bütün bunları yaparken kaçırdığımız  çok şey var. En basitinden kendi üzerimden örnek vermek gerekirse şehir dışında sahip olduğumuz , çok az sayıda ev hanesinin olduğu bir yayla evinde  bahçede vakit geçirerek bir bostan oluşturmak, akşamları gökyüzünü seyredip, yıldızları daha net görebilmek dahi  birazda olsa dünya üzerinde olan güzelliklere yoğunlaşmamın, yavaşlayarak yaşamanın bana mutluluğu getirdiğini  görmemi  sağlıyor.

Bazen ise hızlanmak kendi mutsuzluğumuzla baş başa kalmamak için uyguladığımız bir metotdur. Çünkü hızlanarak unutuyoruz.

Beslenmemiz de öyle değil mi? Büyük şirketlerde veya kendi iş yerlerinde çalışan insanların gün içerisinde uğraştığı stres dolu işlerden sonra kendilerine ayırdığı dar vakitte yemek ihtiyaçlarını hızlı hızlı gidermesi  hem yediğini lezzetli yemeklerin tadını hem de zihninde oluşan sorunları unutması bile bu duruma  bir örnektir.

Prof. Dr. Kemal Sayar’ın çok okunan yavaşla kitabında dile getirdiği üzere yavaşlamanın önemi büyüktür, hatta öncelikle şehirlerin yavaşlatılması, yayalara ve yeşil alanlara öncelik verilmesi gerektiği konularının önemini vurgular. İnsanların taşıtlara değil, taşıtların insana ayak uydurduğu bir yaşamın  ne kadar uygulanabilir olacağı konusunda ise hepimize çok iş düşüyor…

Ruhlarımızın bedenimizi yakalayabildiği bir motor  devrinde , anda yaşamanın önemini kavradığımız, sevdiklerimizle ve kendimizle daha çok vakit geçirdiğimiz günlerin olması dileğiyle hoşçakalın.

Haftaya görüşmek üzere…