Ateş yakmanın keşfedilmesi insanlık açısından bir dönüm noktası olarak görülmektedir. Ateş yakmayı keşfeden insanlar korunma ve beslenme gibi temel ihtiyaçlarını daha kolay sağlamaya başarmıştır. Ama bu keşfin en önemli sonuçlarından biri insanoğlu kendisinden daha güçlü ve iri olan canlıları kolayca yok edebileceği bir silahı eline geçirmiştir. Doğası gereği yok edici olmayı seçen insanoğlu bu yeni silahı ile binlerce canlıyı yok etmeyi başarmıştır. Kendisinden daha iri ve güçlü olan canlılara karşı bazen savunma amacıyla bazen de kendisinin üstünlüğünü kabul ettirmek amacıyla defalarca ateş kullanılmıştır. Aslında insanlar ateş yakmayı keşfederek, ilk defa diğer canlılara toplu halde kolayca zarar verecek yöntemi bulmuşlardır.

Bu kadar güçlü bir silahı ele geçiren insanoğlu bunu kendi türüne karşı da kullanmaktan geri durmamıştır. İnsanoğluna ateşin yok ediciliği yetmemiş olacak ki yeni silahlar icat etmiş, dünya üzerinde bulunan her canlıya zarar verebilmek için elinden geleni yapmış ve halen bu yok edicilik hissine hizmet etmek için çaba sarf etmektedir.

Bu yok edicilik hissini altında yatan asıl neden en güçlü olma isteğidir. Güçlü olmak, güçlü görünmek için yok etmeye kendini programlayan insanoğlu kendini buna o kadar kaptırmıştır ki bilimsel gelişmeleri kullanarak nükleer silahlar üretmiş ve koca koca şehirleri yerle bir edebilecek hale gelmiştir. Bu güç merakı nedeniyle iki tane dünya savaşı yaşamış insanoğlu pek ders almışmış gibi. Halen birçok yerde ülkeler arasında savaşlar devam ederken üçüncü bir dünya savaşı çıkartmak için türlü bahaneler üretilmektir.

Ne zaman bir toplum “Güç Bizde Artık” dese ardından bu iddiasını ispatlamak için bir başka toplumu yok etme çabasına girmekte ve binlerce insanın hayatını kaybetmesi ile sonuçlanan savaşlar başlatmaktadırlar.

Bu güç gösterilerine karşı gelen ve barışı savunanların toplum içinde dışlandığı birçok tarihi olayda mevcuttur. Bu dışlanmanın nedeni ise tek güç sahibi olma isteği insanların analiz etme kabiliyetini kısıtlayarak toplumda asıl kötülerin barışseverler olduğuna ilişkin bir algı oluşmasını sağlamasıdır.

Peki bu güç merakı nedeniyle yaşanan vahşetlerin önüne geçilmesi mümkün müdür? Toplumlarda sağduyuyu ön plana çıkaran, diplomasiye önem veren ve gücün yok etmekle değil aksine birlikte yaşamakla elde edilebildiğini kavramış olan yöneticilerin sayısının artması bu vahşetlerin önüne geçilmesi açısından önem arz etmektedir. Yani toplumlar doğru şekilde yönetilir ve yönlendirilirse yok etme isteği de törpülenecektir.

Haftaya görüşmek üzere…